Atatürk
Mustafa Kemal, 1881 yılında Selanik'te doğdu.
İlköğrenimine, Annesi Zübeyde Hanım'ın isteği
üzerine Hafız Mehmet Efendi mahalle mektebinde başladı. Bir süre devam
ettiği bu okuldan babasının isteğiyle ayrıldı ve öğrenimini o günün
çağdaş eğitim anlayışını benimseyen Şemsi Efendi Mektebi'nde tamamladı.
Mustafa Kemal, askeri dehasını ve liderlik
yeteneğini geliştireceği askerî eğitimine, 1893 yılında Selânik Askerî
Rüştiyesi'nde başladı. 1896-1899 yıllarında Manastır Askerî Lisesi'ni,
1902 yılında teğmen rütbesiyle Kara Harp Okulu'nu, 1905 yılında ise
yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisi'ni bitirdi.
1905-1907 yılları arasında Şam'daki, 5. Ordu'da
görev yapan Mustafa Kemal, 1907'de, bugün kıdemli yüzbaşı olarak
adlandırılan kolağası rütbesini aldı.
13 Nisan 1909'da, tarihimizde 31 Mart olayı olarak
bilinen ayaklanmanın bastırılmasında etkin rol oynayan Hareket
Ordusu'nda, Kurmay Başkanı olarak görev yapan Mustafa Kemal, 1910
yılında Picardie Manevraları'nda Türk Ordusu'nu temsil eden kurulda yer
aldı.
1911 yılında, İstanbul'da Genelkurmay
Başkanlığı'ndaki görevinin ardından, İtalyanların Trablusgarp'a
saldırısıyla başlayan savaşta, Tobruk ve Derne bölgelerinde gönüllü
yerel güçlerin başında bulundu. Aynı yılın 27 Mart'ında binbaşı oldu,
1912 yılının 6 Mart'ında ise Derne Komutanlığı'na getirildi.
1912'de Balkan Savaşı'nın başlamasıyla, İstanbul'a
geri dönerek, Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katılan
Mustafa Kemal, Dimetoka ve Edirne'nin geri alınmasında önemli rol
oynadı. 1913 yılında atandığı Sofya Ataşemiliterliği görevini
sürdürürken yarbaylığa yükseltildi.
1914 yılının Ekim ayında, Osmanlı İmparatorluğu'nun
İttifak Devletleri'nin yanında I. Dünya Savaşı'na katılmasıyla, 19.
Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi. İtilaf Devletleri'nin
tüm gücüyle yüklendiği Çanakkale'de eşsiz bir direnişin önderliğini
yapan, çarpışmanın yazgısını değiştiren ve "Çanakkale geçilmez"
dedirten yine Mustafa Kemal'di.
25 Nisan 1915'te, Arıburnu'na çıkan düşman
kuvvetlerinin yenilgiye uğratılmasının ardından, 1 Haziran 1915'te
albaylığa yükselen Mustafa Kemal, Anafartalar Grubu Komutanı olarak
9-10 Ağustos'ta Anafartalar, 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II.
Anafartalar Zaferleriyle başarılarına yenilerini ekledi.
27 Ocak 1916'da karargâhı Edirne'de bulunan 16.
Kolordu'nun Komutanlığına atanan Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra,
16. Kolordu'nun, Doğu Cephesi'nin güçlendirilmesi amacıyla Diyarbakır'a
kaydırılması kararlaştırılınca, Kolordu Komutanı olarak Diyarbakır'a
gönderildi ve rütbesi tümgeneralliğe yükseltildi. Rus güçleriyle
savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı.
Mustafa Kemal, 2. Ordu Komutanlığı'na, sonra da
Halep'te Alman Generali Falkenheim komutasındaki Yıldırım Orduları
Grubu'nda, 7. Ordu'nun Komutanlığı'na atandı. 15 Aralık 1917'de Veliaht
Vahdettin ile birlikte Almanya'ya yapılan resmî ziyarete katılan
Mustafa Kemal, 15 Ağustos 1918'de yeniden 7. Ordu Komutanı olarak
Halep'e döndü. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından bir gün
sonra, Mustafa Kemal'in, 31 Ekim 1918'de getirildiği Yıldırım Orduları
Komutanlığı görevi, bu Ordu'nun 13 Kasım 1918'de kaldırılması üzerine
sona erdi. O'nun artık görev yeri Harbiye Nezareti idi.
Mondros Ateşkesi, yurt topraklarının İtilaf
Devletleri'nce paylaşılmasını ve işgal edilmesini öngören, Osmanlı
İmparatorluğu'nun çöküş sürecini hızlandıran, koşulları ağır bir
antlaşma olarak tarihteki yerini aldı.
Ateşkes koşullarının yanı sıra, yöneticilerin yanlış
tutum ve davranışları sonucu ülkenin içine sürüklendiği durum, Mustafa
Kemal'in uzun yıllar boyunca zihninde yeşeren düşüncelerini harekete
geçirmesini ve Türk Ulusu'nu esenliğe kavuşturacak kararı almasını
sağladı.
Mustafa Kemal'in, "Ulusal egemenliğe dayanan,
kayıtsız, koşulsuz bağımsız yeni bir Türk Devleti kurma" kararını
alması ve bunu gerçekleştirecek koşulları oluşturmak amacıyla Samsun'a
hareketi, tarihin akışını değiştiren bir adımdır.
"19 Mayıs" Türk Ulusu ve kendi yaşamı içinde öyle
bir dönüm noktasıdır ki, Mustafa Kemal bu günü "doğum günü" olarak
nitelemiştir.
Mustafa Kemal'in, "Ben, Samsun'a çıktığım gün elimde
maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milletinin asaletinden
doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı.
İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk Milletine güvenerek işe başladım"
sözleri, O'nun kurtuluş yolunda, ulusal birliği gerçekleştirmek
düşüncesiyle çıktığı Anadolu yolculuğunda Türk Ulusu'na duyduğu güveni
ortaya koymaktadır.
Ulusal savaşımın bayrağını açmak için beklediği
fırsat, 9. Ordu Müfettişliğine getirilmesi ile karşısına çıktı ve 19
Mayıs 1919'da ulaştığı Samsun'da kısa bir süre kaldıktan sonra 28 Mayıs
1919'da gittiği Havza'da, tüm komutanlara, üst kademedeki yöneticilere
ve ulusal kuruluşlara gizli bir genelge yayımlayarak, işgal karşısında
bütünleşme çağrısında bulundu.
22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgede,
"Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır"
ilkesine yer vererek, Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı.
İngilizlerin baskısı sonucu müfettişlik görevinden alınmak istenmesi
üzerine, askerlikten ve resmî görevinden ayrılma kararı alan Mustafa
Kemal, 8 Temmuz 1919'da bir duyuruyla, tüm gücüyle Anadolu'nun
bağımsızlık savaşı için çalışacağını açıkladı.
23 Temmuz-7 Ağustos 1919 günlerinde, geleceğimizin
sağlam temeller üzerinde biçimlenmesinin yolunu açan Kurtuluş
Savaşı'nın temel ilke ve yöntemlerinin belirlendiği, Erzurum
Kongresi'ni topladı. Bölgesel konuları görüşmek için toplanan Kongre'de
ülkenin tümünü ilgilendiren önemli kararlar alınarak ulusal savaşımın
esas programı hazırlandı.
Mustafa Kemal 7 Ağustos 1919'da Kongre'nin kapanışı
nedeniyle Kongre heyetine yaptığı konuşmada, esaslı kararlar alındığını
ve dünyaya Ulusumuzun varlığı ve birliğinin gösterildiğini, tarihin bu
Kongre'yi ender ve büyük bir eser olarak kaydedeceğini söyleyerek,
toplantının önemini ortaya koydu.
4-11 Eylül 1919 günleri arasında toplanan ve
Ulusumuzun, birlik ve dayanışma içinde bağımsızlığından hiçbir koşulda
ödün vermeyeceğini dünyaya duyuran Kongre olma özelliği taşıyan Sivas
Kongresi'nde, manda yönetimi tümüyle reddedildi. Erzurum Kongresi
kararları genişletilerek, Misak-ı Millî görüşü yinelendi. Tüm ulusal
direniş örgütleri "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı
altında birleştirildi. Yurdumuzun tamamını temsil eden Heyeti
Temsiliye'nin başkanlığına seçildi.
20-22 Ekim 1919'da İstanbul'dan gelen Bahriye Nazırı
Salih Paşa'yla Amasya'da görüştü. Anadolu'da başlatılan ulusal
savaşımın İstanbul Hükûmeti tarafından tanınması yönünden büyük önem
taşıyan Amasya Protokolü imzalandı.
7 Kasım 1919'da, İstanbul'da toplanması kararlaştırılan Osmanlı Meclisi için Erzurum'dan milletvekili seçildi.
27 Aralık 1919'da, Heyeti Temsiliye üyeleriyle
birlikte geldiği Ankara, bu tarihten sonra Türk Ulusal Kurtuluş
Savaşı'nın önemli kararlarının alınarak, tüm Anadolu'ya yayıldığı
önemli bir merkez oldu.
İstanbul'un, 16 Mart 1920'de resmen işgal edilmesi
üzerine, Mustafa Kemal, bu hareketin haksız ve hükümsüz olduğunu
belirterek, kapanan Meclis'in Ankara'da açılacağını tüm dünyaya ilân
etti.
Mustafa Kemal, 19 Mart 1920'de yayınladığı bir
genelgeyle, ulusun yeniden seçeceği temsilcilerle kurulacak yeni
Meclis'in ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlayacak
önlemleri alacağını ve uygulayacağını duyurdu. Bu genelgenin ardından
ülkenin her yerinde seçimler yapıldı ve Ankara'da toplanacak Millet
Meclisi'nin hazırlıkları tamamlandı.
Böylece ulusal istenci gerçekleştiren ilk Meclis 23
Nisan 1920'de Ankara'da toplandı ve Mustafa Kemal Meclis Başkanlığı'na
seçildi.
Bağımsızlık savaşımının askerî ve siyasî önderi ve
ileri görüşlü kişiliğiyle davanın beyni olan yüce önder, 11 Mayıs
1920'de İstanbul Hükûmeti tarafından ölüm cezasına çarptırıldı.
Bir an önce kurulmasına büyük önem verdiği düzenli
ordu ilk başarısını, 11 Ocak 1921'de, I. İnönü, 31 Mart 1921'de de II.
İnönü zaferlerini kazanıp, Yunanlıların geri çekilmek zorunda
kalmasıyla elde etti.
Meclis'te uzun görüşmeler sonucu 20 Ocak 1921'de ilk anayasa olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, Misak-ı Milli'ye ve
Anayasa'nın ilkelerine uygun biçimde çalışır duruma getirebilmek için,
10 Mayıs 1921'de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'nu kurdu.
Grubun seçilerek göreve getirilen başkanı Mustafa Kemal'di.
5 Ağustos 1921'de, Mustafa Kemal'in, geniş yetkiler
verilerek üç ay süre ile Başkomutanlık görevine getirilmesini sağlayan
yasa kabul edildi. "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh
bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla
ıslanmadıkça, terk olunamaz." anlayışı ve direktifiyle 23 Ağustos-13
Eylül günleri arasında, 22 gün 22 gece süren çarpışmalardan sonra Yunan
Ordusu Sakarya Nehri'nin doğusunda tümüyle yenilgiye uğratıldı. Sakarya
Zaferi'nin ardından, TBMM'nin çıkardığı bir yasayla, savaştaki üstün
başarısından dolayı Yüce Önder Mustafa Kemal'e 19 Eylül 1921'de
"mareşallik" rütbesi ve "gazi" unvanı verildi.
26-30 Ağustos 1922 günleri arasında Mareşal Gazi
Mustafa Kemal komutasındaki Başkomutan Meydan Muharebesi, Türk
Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı. Başkomutan'ın "Ordular ilk
hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emriyle Türk Ordusu, büyük bir moral ve
güç ile İzmir yönünde ilerledi. 9 Eylül 1922'de çekilen düşman
kuvvetlerinin İzmir'de yenilgiye uğratılmasıyla, 4 yıl süren Ulusal
Kurtuluş Savaşımı amacına ulaştı.
3 Ekim 1922'de imzalanan ve 11 Ekim 1922'de
yürürlüğe giren Mudanya Ateşkes Antlaşması ile savaş durumu sona erdi.
Barış Antlaşmasının koşullarını görüşmek üzere Lozan'da yapılacak
konferansa İtilaf Devletleri'nin İstanbul Hükûmeti'ni de çağırması
üzerine, 1 Kasım 1922'de TBMM'nce alınan "Milletin saltanat ve
hâkimiyet makamı yalnız ve ancak TBMM'dir" kararıyla saltanat
kaldırıldı.
Varlığından büyük güç aldığı annesi Zübeyde Hanım'ı
15 Ocak 1923'te kaybeden Gazi Mustafa Kemal, acısına karşın, Ulusuna
olan görev ve sorumluluklarını yerine getirmek için çalışmalarına ara
vermedi.
29 Ocak 1923'te Gazi Mustafa Kemal, Latife Uşaklıgil ile 5 Ağustos 1925'e kadar sürecek evliliğini yaptı.
17 Şubat 1923'te İzmir'de ilk Türkiye İktisat
Kongresi'nin açılışını yapan Gazi Mustafa Kemal, çağdaşlaşma yolunda,
iktisadî kalkınmanın gerekliliğini vurgulayarak, siyasî ve askerî
zaferlerin, ekonomik zaferlerle desteklenmeden, kısa süreli olacağına
dikkat çekti.
24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla,
Devletimizin uluslararası alanda siyasal, hukuksal, ekonomik ve
toplumsal ilişkileri yeniden düzenlendi. Yeni Türk Devleti'nin
varlığının, egemenliğinin ve bağımsızlığının tanınmasını sağlayan Lozan
Antlaşması ile Misak-ı Millî sınırları İtilaf Devletlerince resmen
kabul edildi.
Gazi Mustafa Kemal'in, "Lozan Antlaşması, Türk
milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla
tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastin yıkılışını ifade eden bir
vesikadır." sözleri, Lozan'ın tarihimizdeki yerini ve önemini gözler
önüne sermektedir.
13 Ağustos 1923'te, Gazi Mustafa Kemal, ikinci kez
TBMM Başkanlığı'na seçildi. 9 Eylül 1923'te, Cumhuriyet Halk Fırkası'nı
kurdu. TBMM'nin aldığı bir kararla yeni devletin başkenti, 13 Ekim
1923'te Ankara oldu.
Ulusal egemenlik esasının tam olarak ancak
cumhuriyet yönetimiyle olanaklı olacağını düşünen Gazi Mustafa Kemal,
27 Eylül 1923'de Neue Freie Presse muhabirine verdiği demeçte "Yeni
Türkiye Anayasasının ilk maddelerini sizlere tekrar edeceğim: Hakimiyet
Kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kudreti, yasama yetkisi milletin
tek ve gerçek temsilcisi olan mecliste toplanmıştır. Bu iki kelimeyi
bir kelimede anlatmak mümkündür: Cumhuriyet..." diyerek Cumhuriyet'in
kurulmasının yakın olduğu işaretini verdi.
Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim akşamı Çankaya Köşkü'nde
yemeğe davet ettiği arkadaşlarına "Yarın Cumhuriyet'i ilân edeceğiz"
diyerek, kurtuluş sürecinde temelleri adım adım atılan ve ulusal
egemenliğe dayanan yeni yönetim biçimini yaşama geçirme zamanının
geldiğini ortaya koydu. O gece, İsmet İnönü ile birlikte bir yasa
tasarısı hazırladılar. 1921 Anayasa'sının 1. maddesinin sonuna "Türkiye
Devletinin hükûmet biçimi cumhuriyettir" cümlesini ekleyerek, ilgili
maddelerdeki gerekli değişiklikleri kaleme aldılar.
29 Ekim günü toplanan Halk Fırkası Genel Kurulu'nda
konuşan Mustafa Kemal, hükûmet krizi ve bunun çözümü için Anayasa'nın
1, 2, 4, 10, 11, 12. maddelerinin değiştirilmesini ve hükûmetin
şeklinin Cumhuriyet olmasını öngören teklifi sundu. Parti toplantısında
kabul edilmesinin ardından Anayasa Komisyonu'nda incelenen tasarı İsmet
İnönü'nün, ivedilikle görüşülmesi önerisi üzerine okundu ve ivedilikle
görüşüldü: Meclis 29 Ekim 1923 günü saat 20.30'da Cumhuriyet'i ilân
etti.
Ardından Cumhurbaşkanı seçimi için oylama yapıldı ve sonucu İsmet Paşa Meclis'e şöyle bildirdi.
"Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı için yapılan
oylamaya 158 kişi katılmış ve cumhurbaşkanlığına, 158 üye oybirliği ile
Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Hazretleri'ni seçmişlerdir."
Atatürk'ün "Türk Mileti'nin karakter ve adetlerine
en uygun idare cumhuriyet idaresidir" dediği Cumhuriyet'in kuruluşu tüm
yurtta coşkuyla karşılandı.
Kazandığı zaferleri, "daha büyük gayelere ulaşmak
için gerekli vasıta" olarak niteleyen Gazi Mustafa Kemal, başarılarının
ardından devlet yapısında ve toplum yönetiminde büyük reformların
yapılmasına öncülük etmesinin yanı sıra, çağdaş yaşam anlayışının
temellerini de attı.
Bu yaklaşımla ilk olarak, 3 Mart 1924'te
Cumhuriyet'in çağdaş yönetim anlayışıyla örtüşmeyen Halifelik ile
Şer'iye ve Evkaf Vekâleti kaldırıldı. Böylece lâik hukuk sistemine
geçiş sürecinde önemli bir adım atılmış oldu.
3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabul
edilmesiyle, her kademedeki okullarda eğitim birliği sağlandı.
Medreseler kapatılarak, ulusal, lâik ve çağdaş eğitim kurumlarıyla
Türkiye Cumhuriyeti gelişimini sürdürdü.
Art arda yaşama geçirilen devrimlerin Devletin
siyasal ve toplumsal düzeninde gerçekleştirdiği köklü değişikliklere
bağlı olarak, 20 Nisan 1924 günü Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci
anayasası kabul edildi.
Köylüyü Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi olarak
niteleyen ve tarım ile sanayinin birarada gelişiminin istikrarlı ve
planlı kalkınmanın temeli olduğuna inanan Gazi Mustafa Kemal, modern
tarıma öncülük etmek amacıyla 1925 yılında Atatürk Orman Çiftliğini
kurdu.
Gazi Mustafa Kemal, 24 Ağustos 1925'te, Kastamonu'ya
yaptığı gezide şapka giyerek, bu çağdaş simgeyi Ulusuna tanıttı. 25
Kasım 1925'te, Ulus'un içinde bulunduğu büyük değişim ve dönüşüm
sürecinin uzantısı olarak Şapka Yasası kabul edildi.
30 Kasım 1925'te tekke ve za'viyeler ile türbeler
kapatıldı ve türbedarlıklar ile birtakım unvanların kaldırılmasına dair
Yasa kabul edildi.
Batı dünyasıyla kurulan ilişkilerde, takvim ve zaman
ölçülerinin farklılığından kaynaklanan sorunlar, 26 Aralık 1925'te
milâdî takvim ve 24 saat esasına geçilmesiyle aşıldı. 26 Mart 1931
gününde kabul edilen Yasa'yla metre ve kilogram gibi çağdaş uzunluk ve
ağırlık sistemlerinde uluslararası standarda ulaşıldı.
17 Şubat 1926'da, Mecelle ve Şer'i Hukuk yerine Türk
Medenî Kanunu kabul edildi. Kadınlarımızın yasalar önünde erkeklerle
eşit haklara sahip olması, çok eşliliğin yasaklanması, medenî nikâh
zorunluluğunun getirilmesi, mahkeme yoluyla boşanma gibi değişiklikler,
Türk toplumunu çağdaş hukuk anlayışı ve yaşam biçimi ile tanıştırdı.
Türk kadını 1930'da belediye, 5 Aralık 1934'te de milletvekili
seçimlerinde seçme ve seçilme haklarını elde etti.
1926 Haziranı'nda Gazi Mustafa Kemal'e İzmir'de
düzenlenmesi tasarlanan suikast girişimi önceden haber alınarak önlendi
ve düzenleyicileri tutuklandı. Yüce önder bu girişimi, Anadolu
Ajansı'na, "Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar kalacaktır" sözüyle değerlendirdi.
30 Haziran 1927'de askerlikten emekli oldu.
Toplumların hafızasının canlı tutulmasının, ulusal
birliğimiz ve aydınlık geleceğimiz için taşıdığı önemin bilinciyle,
Samsun'a çıktığı andan başlayarak, Kurtuluş Savaşı'nın tüm evrelerini,
Cumhuriyet'in kuruluşunu ve devrimlerini, sorumlu devlet adamı
kişiliğiyle Büyük Nutuk adlı yapıtında topladı. 15 Ekim 1927'deki
Cumhuriyet Halk Fırkası'nın İkinci Kurultayı'nda "Büyük Nutuk"u okudu.
Büyük Nutuk'un sonunda, Türkiye Cumhuriyeti'ni, her zaman güvendiği
Türk gençliğine emanet etti.
1 Kasım 1927'de ikinci kez Cumhurbaşkanlığı'na seçildi.
10 Nisan 1928'de, 1924 Anayasası'ndan "Türkiye
Devleti'nin dini İslâmdır" hükmü çıkarıldı. 1937 yılında ise,
Türkiye'nin lâik bir devlet olduğu ilkesi Anayasa'ya kondu.
24 Mayıs 1928'de, uluslararası rakamlar, 1 Kasım
1928'de de yeni Türk harfleri kabul edildi. O Ulusu'nun
"Başöğretmeni"ydi ve yeni harfleri, çıktığı gezilerde yurttaşlarına
tanıtma görevini üstlendi.
4 Mayıs 1931'de üçüncü kez Cumhurbaşkanlığı'na seçildi.
Türk Ulusu'nun büyüklüğüne inanan Gazi Mustafa
Kemal, onun çağdaş uluslar arasında yer alabilmesi için önce tarihini
bilmesi ve geçmiş birikimlerini ilk kaynaklardan kendisinin araştırarak
öğrenmesi gerektiğine inanıyordu. Bu anlayışın uzantısı olarak
çıkarılan yönergeyle, 12 Nisan 1931'de Türk Tarih Kurumu kuruldu.
Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinin kültür olduğunu
belirten Ulu Önder, Türk dilinin güzelliğini ve zenginliğini ortaya
çıkarmak ve onu gerçek değerine eriştirmek amacıyla, 12 Temmuz 1932'de
Türk Dil Kurumu'nun kurulmasını sağladı.
26 Haziran 1934'te çıkarılan Soyadı Yasası ile TBMM tarafından Türk Ulusu'nun Yüce Önderine "Atatürk" soyadı verildi.
1 Mart'ta, 1935'te dördüncü kez Cumhurbaşkanı seçildi. Aynı yıl Cuma günleri yapılan hafta tatili Pazar olarak değiştirildi.
5 Şubat 1937'de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin
dayandığı temelleri oluşturan cumhuriyetçilik, milliyetçilik,
halkçılık, devletçilik, lâiklik, devrimcilik ilkeleri Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nda değişmez ve değiştirilmez yerini aldı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin izlediği barışçı politikayı,
"Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözleriyle özetleyen Atatürk, bölgede
barışın sağlanıp korunmasına büyük önem verdi. 1932'de Milletler
Cemiyeti'ne giren Türkiye, 1934'te Balkan, 1937'de de Sadabad
paktlarını imzaladı. 20 Temmuz 1936'daki Montreux Anlaşması'yla,
Boğazlar Komisyonu kaldırılarak, yetkisi Türkiye'ye verildi.
Atatürk'ün çözümü için büyük uğraş verdiği
konulardan biri de Hatay sorunu oldu. 2 Eylül 1938'de Hatay'da bir Türk
Cumhuriyeti kuruldu. Hatay Millet Meclisi 29 Haziran 1939 gününde
oybirliğiyle aldığı kararla Türkiye Cumhuriyeti'ne katıldı. 7 Temmuz
1939 gününde çıkarılan bir yasa ile de Hatay ili kuruldu ve anavatana
katılma işlemi kesinleştirildi.
Yoğun çalışmalar sonucu sağlık durumunun gittikçe
bozulması üzerine hastalığıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı
tarafından ilk resmî bildiri, 31 Mart 1938'de yayımlandı.
15 Eylül 1938'de vasiyetini hazırlattı. Sağlık
durumuna ilişkin raporların yayımlanmasına, 16 Ekim 1938'de başlandı.
10 Kasım 1938'de Dolmabahçe Sarayı'nda saat 09.05'te, ardında gözü
yaşlı bir ulus bırakarak son nefesini verdi.
Tarihe malolmuş saygın kişiliğiyle, insanlığın
yetiştirdiği unutulmaz liderler arasındaki yerini alan Atatürk'ün ölümü
yalnız Türk Ulusu'nu değil, tüm dünyayı derinden üzdü.
Naaşı 21 Kasım günü geçici istirahatgâhı Etnografya
Müzesi'ndeki katafalka yerleştirildi. Cenaze törenine tüm dünyadan özel
temsilciler katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi, ölümünden bir yıl sonra
olağanüstü kurultayında, büyük kurucusunun "Ebedî Şef" olarak sonsuza
dek yaşatılmasını kararlaştırdı.
Ölümünün 15. yılında, 10 Kasım 1953'te, naaşı büyük bir törenle Anıtkabir'deki ebedi istirahatgâhına defnedildi.
Eşsiz lider, komutan, devrimci, siyaset ve devlet
adamı olarak tüm insanlık için esin kaynağı olan Atatürk, doğumunun
100. yılında Türkiye'de ve dünyada törenlerle anıldı. UNESCO'nun aynı
yılı Atatürk Yılı olarak ilan etmesi Ulusumuz için övünç kaynağı ve
Yüce Önder'in saygın kişiliğine yakışan bir davranış oldu.
Sömürge halklarına, bağımsızlıklarını kazanmaları
savaşımında yol gösteren; tüm İslâm dünyasında ise, lâikliğin ilk kez
başarıyla yaşama geçirilmesinde Türkiye'nin model olmasını sağlayan
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, eserleri ve düşünceleriyle, Türk Ulusu'nun
ve başka ulusların geleceğine ışık tutmayı sürdürmektedir.
Atatürke ilginiz icin size tesekkür ederim.
|